yerinde duramaz halim nasıl sona erecek merak ediyorum. enerji patlaması yaşadım bugün..
zıpzıp zıpladım..
dünkü büyük buhrandan sonra bunu beklemiyordum doğrusu gece kötü rüyalar hatta kabuslar sabaha bu neşe ve enerji.
yardım mı alsam?
BOŞLUK diyebileceğim yerlerden yazıların geliyor ... O tuhaf çatlaklarımdan sızıyor anlamların. Ve ışık vuruyor penceresiz dünyama... bilincimin acımasız çatlaklarından..
SEN benim KARANLIĞIMSIN...
Eşdeğeriyle yanyana
atı'lar deltalara
çekirge bulutu
sülünün yüzü
ilkokulu bitirdiği
bilgisayar olarak
afyon garındaki
daha ben
içtim o
bir mineli
metinlerde buluştuk
küçük anne
18 aralık
hirbir semtte
mutsuzluk gülümseyerek
bir kış
piri reis
bir çiçek
gece bitkilerinden
21 in doğuşu..
kalp sesleri,
bir kadın,
doğum sancıları,
acı.
klavye.
sonra gitar..
ve ağlama sesi. 21
küçük ellerimizle dünyaya tutunurken, benim kulağımda hep melodiler olur. kendi gözlerimizden bakabiliyormuyuz? çok zor! yakında değiştirecekler çünkü.. kuralları kostümleri sevmesekte, oynuyoruz, giyiyoruz..
saklanıyor sesleri gelince kulağıma tüm kötülükler.. çocuk oluyorum.. bir duvara yumup sayıyorum.. belki hayallerim yok, belki yumduğum dünya da yaşadığım dünyada çirkin geliyor.. sağım solum önüm arkam sobe..
neyi yakarsam yakayım aydınlanmıyor karanlık düşlerim.. hatırlayamam zaten düşlerimi.. pilastik çiçeklerle boyasalarda dünyayı yetmiyor... biraz umut yaşıyor-mu' hala içimde, yaşamıyor hayır. öldü!
ne zaman dinlesem kalbim havalanıyor, ne zaman duysam kaçıp evden uzaklara aylak aylak gezmek, hayallere dalmak istiyorum teslim olmadan.
şovalye koruyor korumasına ama...! küfür gibi sessizlikle kirletilen güzellikleri koruyabilecek mi bu şovalye yeni gözler uydurmak yeterlimiydi ağlamamak için.. ama şovalye benim içimde ve bu şarkı şovalyenin kınında duran kılıcı adeta..
redd hayat görüşleri, felsefeleri, içlerinde yaşadıkları kocaman aşklar, güzellikler, çirkinlikler ve bunları sonderece güzel yansıtmaları ile sanırım bizi daha çok güzel çalışmalarla buluşturacaklar.. bu sarkı hrant için yazılmış diye bir görüş var evet bencede.. özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu 19 ocakta. siyah beyaz düşüncelerin, herkesin doğrularının başka olduğu bu ülkede küçük bir role sahip -aslında belkide kocaman- birinin öldürülen bir adam rolünde olduğunu bilmeyen seyirciyiz. sadece seyirci kalabiliyoruz. ve özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu.
hayat o kadar boş gelmeye başLıyor ki bir süre sonra arta kalanları küllüğe silkiyoruz içimize çektiklerimiz düşünmeden..
sadece zamanı doldurmaya başlıyoruz, bir bombaya zincirlenip patlamadan yaşamaya devam ediyoruz, kaybedecek birşeyimiz çok çünkü
hayat öyle boş ki..
hayatı değiştirme çabalarımız artık yerini boşvermişliğe bıraktı ya! sonra böyle kalmasını dilemeye başlarız.. kah taze kah bayat gücünü almış bir dünyada ve yaşarsın ya da yaşadığını sanırsın, bilmeceleri çözmeyi sıra sana geldiğinde unuturlar da çizgilerden taşmana izin vermezler yapılmış resimlere uymak zorunda kalırsın, robotlaşırsın, farkında olmazsın.. boş hayatının öyle kalmasını istersin ya da istemeden sebat edersin...
söze gerek var mı herşey o muhteşem klavye ile ve muazzam gitar solosu ile anlatılmış..
en uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi bulunca aşkı başka cümleler dökülmez kii kaybetmek istenmez yıllardır aranılan bu aşk, albümün ilk klibi ilk olmak ile taçlandırılmış tüm sözcükler zaten hazır bekliyordur dudaklarda..
aşkı bulmak yeter mi? zor mudur aşk ? biz mi zorlaştırırız yoksa? bizim için aşk sadece filmlerden ibaretse ya ? izleyerek öğrendiysek en iyi aşıkları taklit ettiysek.. kaçan kovalanır, ilk o söylesin... aşk geldiğimiz yerde sadece şarkılarda vardıysa ya? ezber yaptıysak aşık gibi şarkılar söylediysek.. biraz daha yavaş olsak korkutmasak, zorlaştırmasak, korkmasak.. aşk bu kadar zor olur mu?
öyle zamanlar geliyor ki aşkın zorluğu bitim imkansıza dönüşüyor.. sonra her şey her neyse oluyor.. özlüyorsun, göğüs kafesini gevşetebilmek istiyorsun, durdurmak istiyorsun attığı o yeri, başının üstünde duran boş düşünce balonu gerginleşmeye başlıyor, her şey silinmeye başlıyor ondan sonra. o boşluklar hiç bir şekilde ve şeyle dolmuyor. her neyse işte kelimelerde tutamaz hale geliyor, of lar birbirini sıralıyor.. peki böylesi hayat nereye kadar bilen var mı?
hiç bir şarkı aşkı böylesine doğru anlatmamıştı zamanı geldi ve redd yazdı.. aşkın akıl ötesi yanlarını da mantık dolu anlarını da yazdı.. tilkileri dolaşırken beyninde o kopardığı parçaları, gardiyansız hücreye kapılan aşkı aşktan önemli şeylerin aşkı nasıl geride bırakacağını da biliyorlardı. ama aşıktı aşktı bu ve güzeldi
göğsünde boş bir kalple sevmenin, gülmeden geçen bir hayatın anlamı olmayacağının farkına vardığında buna göre yönlendirmek ister insan hayatını. ama bu kaosta ya ölmek istersin ya da intikam kalpsizce yaşamak herkesegününügöstermek ister..
"hani gücüm vardı, ruhum ölene kadardı. hani nefes aldıkça hep bir umut vardı" onca şarkıda geçen inançlarını insanların içinde arayarak çıkış yolu bulmaya çalışmıtlar ama gözleri gördükçe var olacağı söylenen hayalleri de tükendikten sonra çıkış yolu bulması imkansızdır. beni en derinden yakalayan sözleri "Ben doğmadan öldürüyorsun, söyle mutlu musun?
Ben hiç yol almadan durduruyorsun, mutlu musun?
Mutsuz olmamdan." bazen içimden buna benzer söylerdim de sonra yutkunamazdım.
çocukluğa, doğal yaşama duyulan özlem.. çocuklukta herşey toz pembeydi ve yıllar geçtikçe toz pembe yerini git gide grinin tonlarıan bıraktı. yaşlandıkça, gerçekler, ellerindeki boş kafeslerle bekledi bizi. boş kafesi tüm varlığıyla dolduran ruhumuzun isyanı adeta..
plastik ördeğini köpüklerin arasında kimseye görünmediği zannederek yüzdürmek istedik tekrar.. ama kurşun askerimiz pilli robotlar tarafından alt edildi ve yaralandı. keşke zamanında hiç büyümeseydi de cebimizden çıkartmak zorunda kalmasaydık kurşun askerimi. böylece koruyabilirdim onu. ama artık çok geç, modern adımlarla sona yaklaşıyoruz.
bu plastikleşen dünyada ne gerçek? peki ne kalacak bu dünyada? ne kaldı diye haykırırken cevabıda veriyor Redd ruhumuz parçalandı.
hala umut var mı?
ölüm