Boşluk Metinleri

BOŞLUK diyebileceğim yerlerden yazıların geliyor ... O tuhaf çatlaklarımdan sızıyor anlamların. Ve ışık vuruyor penceresiz dünyama... bilincimin acımasız çatlaklarından..
SEN benim KARANLIĞIMSIN...

23 Kasım 2010 Salı

Mvln


Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

???


güneşin altında radyo dinleyen çocuk
sen bu dünyaya mı aitsin
hayatın nasıl olduğu değil kimlerle olduğu
önemli dersin
göğe ara sıra başını kaldır bak öyleyse
kendine ait bir yıldız bulabilir misin
içinde hiç bir şey olmayan bir dünya
özlüyorsun
hadi bir kaç şeyi daha atsak boşluğa
sevinir misin

Rilke


Kim olduğumu ne bilirlerdi. Şimdi
korkunç zordu beni sevmek; ve ben,
buna yalnız Biri'nin gücü yeteceğini
seziyordum. ama, o Biri, istemiyordu henüz.

Melih Cevdet Anday


Sıkıntıyı veren tatminsizliktir, aşk değil.
Aşk acı verir.

Risk!


Gülmek aptal görünme riskidir.
Ağlamak duygusal görünme riskidir.
Birine el uzatmak gerçek benliğini açığa vurma riskidir.
Düşünceleri, düşleri herkesin ortasında anlatmak onları kaybetme riskidir.
Sevmek sevilme riskidir.
Yaşamak ölme riskidir.
Umut etmek ümitsizliğe kapılma riskidir.
Denemek başaramama riskidir.
Ama riskler alınmalıdır, çünkü yaşamdaki en büyük tehlike hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi hiçbir şey başarmaz, hiçbir şey elde etmez ve hiçbir şey olmaz.
Acı ve çile çekmekten kaçınabilir, ama öğrenemez, duyumsayamaz, değişemez, gelişemez, sevmez ve yaşayamazsınız.
İnançlarının zincirine vurulmuş kişi bir köledir.
Ceza olarak özgürlüğün kaybetmiştir.
Yalnız risk alan insanlar özgürdür

22 Kasım 2010 Pazartesi

Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni.


iki kalp


iki kalp arasinda en kisa yol:
birbirine uzanmis ve zaman zaman
ancak parmak uclariyla degebilen
iki kol.

merdivenlerin oraya kosuyorum,
beklemek govde kazanmasi zamanin;
cok erken gelmisim seni bulamiyorum,
bir seyin provasi yapiliyor sanki.

kuslar toplanmis gocuyorlar
keske yalniz bunun icin sevseydim seni.



Eşdeğeriyle yanyana

eşdeğeriyle yanyana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.

saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni



atı'lar deltalara


atı'lar deltalara gömülen atı'lar,
saçı'lar fiyortları öpen saçı'lar,
kutu'lar, haliçlerden susmuş kutu'lar,
takı'lar eski aşkları imler takı'lar.

bol dökümlü gömleğinin içinde
sırtını ve karnını dolanan
ve sonunda sincap olan
o kuş.

seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.



çekirge bulutu

çekirge bulutu içinde
koynuma söktüğün ekin;
çalgılar iki durur sürgün ilinde,
bir gözü mavidir bir gözü bleu.

gölgede boy atmış top feslegen,
bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
marienbad ilkokulu, nişantaş'ta;
bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.

hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek..
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.




sülünün yüzü


sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
yaban ördekleri donmasın diye,
suya nöbetleşe kanat vururlar.

ve işte şamandırasıyla beşiktaş'ınız,
çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
tanrım siz şu uzun anadolu'yu
çocukluk günlerinizde mi yarattınız?

senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





ilkokulu bitirdiği


ilkokulu bitirdiği gün cumhuriyet şairi,
saçında kurdelesi lozan gibi;
sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
hemeninden göğe huthutler çizildi.

gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
irmak aşağı inen güz parçası,
çok süslü bir halkın arasından,
benimsin!

iyi anlarında sesin kalınlaşıyor
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





bilgisayar olarak


bilgisayar olarak kullanılmış bir gölü
selçukluya pragmalar taşıyan gazali
bir ilk aptallığı düğüm sayarak
yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.

bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz
intihar etti sayılmış tasavvuf ehli,
yine bu yüzden doğduğu an
kaymaya başlamış osmanlı yıldızı,

baktım yeri toparlıyor ayak izleri
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.






afyon garındaki


afyon garindaki kucuk kizi animsa, hani,
trene binerken pabuclarini cikarmisti;
varto depremini dusun, yardim olarak bati'dan
gonderilmis bir kutu suttozunu ve sutyeni.

adam suttozuyla evinin duvarlarini badana etmisti,
karisiysa saklamisti ne oldugunu bilmedigi sutyeni,
kulaklik olarak kullanmayi dusunuyordu onu kisin;
tanrim gercekten cocukluk gunlerinizde mi?..

esiklere oturmus bir dolu insan
keske yalniz bunun icin sevseydim seni.





daha ben


daha ben ilk kazmayı vurmadan
elime gelen karabitki'li testi,
nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde
koyu sır yeni hicret yollarını kesti.

terimler eşekarıları sözcüklerin,
acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.

fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?..
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





içtim o


içtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,
örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle
ayışığını paylaşırdı bacakları,
öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.

put'unu cezalandırıyor kır delisi;
oğlan iki ev ötede, londra'dan gelmiş;
yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini,
garson acıması tutmuş içkievini.

ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





bir mineli


bir mineli altın saat,
bir altın köstek ve madalyon
bir roza maşallah,
on iki miskal inci.

madalyonunu ve boncuğunu
ittim içeri,
gozlerimizin dibi karıştı
dağ yollarının uzak dumanı gibi.

ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





metinlerde buluştuk


metinlerde buluştuk, kopkoyu deyimlerde,
koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;
o arada iki de defterimiz oldu,
biri babasına daha çok benziyor.

bir türlü kotarılamayan ugraş,
c harfine daha yeni dönmüşüz;
gozlerimizde ibni sina bozukluğu,
dostumuzsa, bodrum'da, dönmez geri.

uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





küçük anne


Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.

Genceli Nizami'nin dediği gibi
Taşı onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter,
Bakışların ki...

İkinci bir parıltı var senin bakışlarında
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





18 aralık


18 aralık 1985'de o salonda
kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?
siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.

olur mu anımsamamak onaltıncı louis'yi
14 temmuz 1789 akşamı, louis,
şöyle yazmamış mıydı defterine:
"bugün kayda değer bir şey yok.."

"kehanet" adlı kısacık bir şiir buldum
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.




hirbir semtte


hiçbir semtte berberin olmadı,
1954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
leke kuşağı nasıl bilmez seni!

arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?

yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





mutsuzluk gülümseyerek


mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
banliyo treninde rastladığımız
sınav saatini kaçırmış liseli kız,
hep kazanırsın ey çözümsüzlük!

ey otobüssever ey troya yolcusu!
anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
o ib(ipekböceği) sesli kadını;
birinin grönland'ı olmaya hazırlanıyordu.

iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.






bir kış


bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
yalnız işitme duyusu kalır ortada.
asya kentleri yürür dururlar,
höyükler burnumda hızma.

uzakta dev bir damla:pırıl pırıl pencap!
tabanlarından kayıp duran sütunlar
yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
horasan uykusuna havlayan köpekler, buhara.

uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





piri reis


Piri Reis geri çekmiştir haritasını
Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;
Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,
Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.

Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,
Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?
Ya sen? Neden sende tehlike anlarına
Bunca hazırlıksız olma özeni?

Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





bir çiçek


bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
bir yanlışı düzeltircesine açmış;
gelmiş ta ağzımın kenarında
konuşur durur.

bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
güverteleri uçtan uca orman;
aldım çiçeğimi şurama bastım,
bastım ki yalnızlığımmış.

bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.





gece bitkilerinden


gece bitkilerinden korkuyorum,
hayır, geceleri bitkilerden!
gizlenirken vurulmus ulaklara agittir
bana actigin her telefon.

iki kalp arasında en kisa yol:
birbirine uzanmis ve zaman zaman
ancak parmak uclariyla degebilen
iki kol.

an ki fıskiyesi sonsuzlugun
keske yalniz bunun icin sevseydim seni.










21?


redd'in son albümü her şarkı öyle güzel öyle anlamlı..


1- Çığlık

21 in doğuşu..
kalp sesleri,
bir kadın,
doğum sancıları,
acı.
klavye.
sonra gitar..
ve ağlama sesi. 21



2- Masal

Şu an son kez bakıyorum kendi gözlerimden.
Yakında değiştirecekler beni istemeden.
Ben mi seçtimki bu oyunu, kurallarını seveyim?
Bir zar atımı diyordu adam..
Belki de önce onu dinlemeliyim..

Zor; inan çok zor.
Bu küçük ellerle dünyaya tutunmak,
Çok zor.

Gölgesi düşerse ruhuma benden önceki herşeyin,
Perde açılmadan önce kendime gelmeliyim.
Ben mi diktimki bu kostümü neden giyeyim?
Hayat başladığı gibi biter.
Belki de rolümü boşvermeliyim.

Zor; inan çok zor.
Bu küçük ellerle dünyaya tutunmak,
Çok zor.





küçük ellerimizle dünyaya tutunurken, benim kulağımda hep melodiler olur. kendi gözlerimizden bakabiliyormuyuz? çok zor! yakında değiştirecekler çünkü.. kuralları kostümleri sevmesekte, oynuyoruz, giyiyoruz..



3- Oyun

Bir duvara yummuş sayıyorum saklansın bütün kötülükler
Arayıp bulmazsam belki de artık beni üzemezler
Gözlerimi kapadığımda hayaller kuruyorum
Saklambaç oynuyorum çünkü yumduğum dünya
Yaşadığımdan daha güzel

Sağım solum önüm arkam sobe

Cebimdeki renkli şekerler bir kurşun asker ve hayaller
Çabucak büyümezsem belki de beni hiç terk etmezler
Uçabilseydim bir kuş gibi başka bir yere konardım
Umduğum dünya yaşadığımdan daha güzel

Sağım solum önüm arkam sobe




saklanıyor sesleri gelince kulağıma tüm kötülükler.. çocuk oluyorum.. bir duvara yumup sayıyorum.. belki hayallerim yok, belki yumduğum dünya da yaşadığım dünyada çirkin geliyor.. sağım solum önüm arkam sobe
..





4- astrotanrı

Gökyüzünün uçsuz karanlığında
Bir aydınlık kenti yıldızlar
Bembeyaz giymiş bir astronotla bize göz kırparlar
Sıkılmışlar ki yeryüzünde yörüngede dönüyorlar
Tanrı var mı ki bu gezegende gökyüzünde arıyorlar
Sönüyorken yıldızlar

Yak her şeyi yak aydınlansın karanlık düşler
Yak her şeyi yak hemen uyansın uyuyan güzel

Karanlık büyüyor mavi gezegende
Güneş umutsuzca batıyor
Yaratılmış plastik çiçekler de dünyayı boyamaya yetmiyor
Biraz umut yaşıyor hala içimde
Daha fazlası gerekiyor
Sönüyorken yıldızlar

Yak her şeyi yak aydınlansın karanlık düşler
Yak her şeyi yak hemen uyansın uyuyan güzel




neyi yakarsam yakayım aydınlanmıyor karanlık düşlerim.. hatırlayamam zaten düşlerimi.. pilastik çiçeklerle boyasalarda dünyayı yetmiyor... biraz umut yaşıyor-mu' hala içimde, yaşamıyor hayır. öldü!





5- don kişot
Hadi değiştirelim herşeyi
Devrim olsun bunun ismi
Başlıklar değişsin
Çirkinlik ve güzellik hepsi
Sessiz ol kimse uyanmasın
Bir yudum iç şundan hemen ısınırsın

Kaçıp evden uzaklara
Şehre bakalım aylak aylak
Kaçıp gerçekten uzaklara
Hayallere dalalım teslim olmadan
Güzel bir özgürlük var bu gece
İçimde ve dışımda

Don Kişot olsun ismim bu gece
Rüzgaralara savaş açalım
Bu daha delice
Bir nefes çek sundan alışırsın
Yıldızlar gibi geceye hemen karışırsın

Kaçıp evden uzaklara
Şehre bakalım aylak aylak
Kaçıp gerceklerden uzaklara
Hayallere dalalım teslim olmadan
Güzel bir özgürlük var bu gece




ne zaman dinlesem kalbim havalanıyor, ne zaman duysam kaçıp evden uzaklara aylak aylak gezmek, hayallere dalmak istiyorum teslim olmadan.






6- bir şovalye var içinde


Sessizce kuruyor içinde soluk renkli çiçekler
Asfaltlanmış mutluluğa giden bütün kestirmeler
Yeni bir dünya keşfet kendine
Bu kez hiç durmayan

Bir şövalye var içimde seni koruyan...

Küfretme hayata güzelliğini kirleteceksin
Bir gün sen de kırılmaz kalpler icat edeceksin
Yeni gözler uydur yüzüne
Bu kez hiç ağlamayan

Bir şövalye var içinde seni koruyan...



şovalye koruyor korumasına ama...! küfür gibi sessizlikle kirletilen güzellikleri koruyabilecek mi bu şovalye yeni gözler uydurmak yeterlimiydi ağlamamak için.. ama şovalye benim içimde ve bu şarkı şovalyenin kınında duran kılıcı adeta..





7- özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu


Bir yer altı filminde küçük bir rolüm var
Öldürülen bir adamım oysa bir hikayem var
Siyahlar ve beyazlar herkes için başka doğru var
Doğrudan vurulmuş bir adamım oysa yanlışlarım var

Ve özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu

Siyahlar ve beyazlar herkes için başka doğru var
Doğrudan vurulmuş bir adamım oysa yanlışlarım var

Ve özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu

Kurşungeçirmez yelekleri vardı
Ben çıplak yaşarken
Fikrime barut kokusu sokuldu
Medeniyeti ararlarken

Ve özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu




redd hayat görüşleri, felsefeleri, içlerinde yaşadıkları kocaman aşklar, güzellikler, çirkinlikler ve bunları sonderece güzel yansıtmaları ile sanırım bizi daha çok güzel çalışmalarla buluşturacaklar.. bu sarkı hrant için yazılmış diye bir görüş var evet bencede.. özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu 19 ocakta. siyah beyaz düşüncelerin, herkesin doğrularının başka olduğu bu ülkede küçük bir role sahip -aslında belkide kocaman- birinin öldürülen bir adam rolünde olduğunu bilmeyen seyirciyiz. sadece seyirci kalabiliyoruz. ve özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu.





8- öyle boş ki hayat


Bir küllüğe silkiyorum benden artanları
Ya içime çektiklerim
Sanki kırbaçlanmış bir asiydi ruhumun çarpanları
Ya dışıma ittiklerim

Kaybedecek bir şeyim yok ki
Öyle boş ki hayat
Sadece dolduruyor zamanı

Bir bombaya zincirlenmiş
Patlamadan yaşıyorum
Ya içime ektiklerim

Kaybedecek bir şeyim yok ki
Öyle boş ki hayat
Sadece dolduruyor zamanı




hayat o kadar boş gelmeye başLıyor ki bir süre sonra arta kalanları küllüğe silkiyoruz içimize çektiklerimiz düşünmeden..
sadece zamanı doldurmaya başlıyoruz, bir bombaya zincirlenip patlamadan yaşamaya devam ediyoruz, kaybedecek birşeyimiz çok çünkü
hayat öyle boş ki..





9- Tamam böyle kalsın



Nereden bakarsan bak hiçbir şey değişmez
Kötü bir roman gibi hikaye bir türlü gelişmez
Nasıl biliyorsan bil şartlamış bizi hayat
Bazen taze hissedersin bazen bayat
Sorgularken kendini uykudan hemen önce
Gücünü almıştır dünya parayı keşfedince

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın
Tamam böyle kalsın...

Neye inanırsan inan hepsi bilmece
Çözmeyi unuturlar sıra sana gelince
Biri yapmış bir resim ona benzeyeceksin
Çizgilerden taşarsan pek sevilmezsin
Kahveyi bile saat yönünde karıştırırken
Kravatını düzeltirsin emrini yudumlarken

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın
Tamam böyle kalsın...



hayatı değiştirme çabalarımız artık yerini boşvermişliğe bıraktı ya! sonra böyle kalmasını dilemeye başlarız.. kah taze kah bayat gücünü almış bir dünyada ve yaşarsın ya da yaşadığını sanırsın, bilmeceleri çözmeyi sıra sana geldiğinde unuturlar da çizgilerden taşmana izin vermezler yapılmış resimlere uymak zorunda kalırsın, robotlaşırsın, farkında olmazsın.. boş hayatının öyle kalmasını istersin ya da istemeden sebat edersin...






10- vicdani red


söze gerek var mı herşey o muhteşem klavye ile ve muazzam gitar solosu ile anlatılmış..




11- seni buldum



Sana fena halde benziyor güzellik
Ama aynaya bakma senden biraz çirkin
En uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi
Biraz geç de olsa açacak kapıyı sana
Sözcükler hazır dudaklarımda

Seni buldum arıyordum
Kaybetmem bir daha

Beni kendimden geçiriyor güzelliğin
Ama sakın uyandırma uyusun kalbim
En uzak şehre yürürken çıplak ayaklarımla
Gördüğüm her çiçeği topladım yolda
Sözcükler hazır dudaklarımda

Seni buldum arıyordum
Kaybetmem bir daha




en uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi bulunca aşkı başka cümleler dökülmez kii kaybetmek istenmez yıllardır aranılan bu aşk, albümün ilk klibi ilk olmak ile taçlandırılmış tüm sözcükler zaten hazır bekliyordur dudaklarda..







12- Aşk bu kadar zor mu?


Geldiğim yerde aşk çok zordu, aşk sadece filmlerde olurdu
Çok izledim, öyle öğrendim, en iyi aşkları taklit ettim

Yavaş yavaş yaklaş bana, sözlerim seni korkuttu mu?
Rüya gibi sevsek şimdi aşk bu kadar zor mu?

Geldiğim yerde aşk çok zordu, aşk sadece şarkılarda olurdu
Ezberledim, öyle öğrendim, aşık gibi şarkılar söylerim

Yavaş yavaş yaklaş bana sözlerim seni korkuttu mu?
Rüya gibi sevsek şimdi aşk bu kadar zor mu?

Yavaş yavaş yaklaş bana sözlerim seni korkuttu mu?
Rüya gibi sevsek şimdi aşk bu kadar zor mu?




aşkı bulmak yeter mi? zor mudur aşk ? biz mi zorlaştırırız yoksa? bizim için aşk sadece filmlerden ibaretse ya ? izleyerek öğrendiysek en iyi aşıkları taklit ettiysek.. kaçan kovalanır, ilk o söylesin... aşk geldiğimiz yerde sadece şarkılarda vardıysa ya? ezber yaptıysak aşık gibi şarkılar söylediysek.. biraz daha yavaş olsak korkutmasak, zorlaştırmasak, korkmasak.. aşk bu kadar zor olur mu?






13- Her neyse


Biraz gevşetebilsem göğüs kafesimi
Dokunup durdurabilsem attığın yeri
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor
Dakka başı bir off içimden hiç eksik olmuyor

Her neyse işte özledim seni o kadar...

Boş düşünce balonu başımın tam üstünde
Bir şey yazmaz oldu senden sonra içinde
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor
Koşmak istesem de sana hayat beni geri çekiyor

Her neyse işte özledim seni o kadar...

Bir şiir olamadım kafiyene uyamadım
Sen kaçtın ben kelime bulup seni tutamadım
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor
Dakka başı bir off içimden hiç eksik olmuyor

Her neyse işte özledim seni
Her neyse işte böylesi hayat nereye kadar..





öyle zamanlar geliyor ki aşkın zorluğu bitim imkansıza dönüşüyor.. sonra her şey her neyse oluyor.. özlüyorsun, göğüs kafesini gevşetebilmek istiyorsun, durdurmak istiyorsun attığı o yeri, başının üstünde duran boş düşünce balonu gerginleşmeye başlıyor, her şey silinmeye başlıyor ondan sonra. o boşluklar hiç bir şekilde ve şeyle dolmuyor. her neyse işte kelimelerde tutamaz hale geliyor, of lar birbirini sıralıyor.. peki böylesi hayat nereye kadar bilen var mı?






14- Aşktı bu


Farklarımızda benzerlikler aradık
Sürtündük ve yonttuk köşelerimiz vardı
Gardiyansız bir hücreye kapandık
Seviştik ve acıktık aşktan önemli şeyler de vardı
Senin tilkilerin dolanıp durdu kafanda
Bazen parçalar kopardı içimden hatta

Aşktı bu, güzeldi...

Uçan balonlar gibi kaçıp yükseldik
Renklerimiz başkaydı belki
Gözden uzaklaşıp patlamak istedik
Bulutlarda yaşıyorduk sanki
Senin tilkilerin hırlayıp durdu kafanda
Dişlerinin izi vardır belki de ruhunda

Aşktı bu, güzeldi...



hiç bir şarkı aşkı böylesine doğru anlatmamıştı zamanı geldi ve redd yazdı.. aşkın akıl ötesi yanlarını da mantık dolu anlarını da yazdı.. tilkileri dolaşırken beyninde o kopardığı parçaları, gardiyansız hücreye kapılan aşkı aşktan önemli şeylerin aşkı nasıl geride bırakacağını da biliyorlardı. ama aşıktı aşktı bu ve güzeldi






15:sevsen de sevmesen de


Göğsünden boş bir kalple sevsen de sevmesen de
Yaşarsın hiç düşünme gülsen de gülmesen de
Derinde izi kalmış sevsen de küfretsen de
Bütün yollar virajmış dönsen de dönmesen de
Sanki her şey yaşanmış ya da hepsi yalanmış

Boş ver biraz nefes alsın için
Öldür kalbini bir daha hiç sevmesin

Teninde izi kalmış görsen de görmesen de
İçinde zehir varmış içsen de içmesen de
Sanki her şey yaşanmış ya da hepsi yalanmış

Boş ver biraz nefes alsın için
Öldür kalbini bir daha hiç sevmesin

Boş ver biraz nefes alsın için
Sök kalbini bir daha hiç sevmesin




göğsünde boş bir kalple sevmenin, gülmeden geçen bir hayatın anlamı olmayacağının farkına vardığında buna göre yönlendirmek ister insan hayatını. ama bu kaosta ya ölmek istersin ya da intikam kalpsizce yaşamak herkesegününügöstermek ister..





16.yaşandım daha cok




Bir yolculuk gibi geceleri düşümde
Gündüzleri zaten ben olamam ki
Bir kaçak gibi bütün kirlerim üstümde
Soyunup tertemiz kalamam ki
Hani gücüm vardı ruhum ölene kadardı
Hani nefes aldıkça hep bir umut vardı
İnandım, yaşadım, yaşandım daha çok

Ben doğmadan öldürüyorsun, söyle mutlu musun?
Ben hiç yol almadan durduruyorsun, mutlu musun?
Mutsuz olmamdan.

Bir terazi gibi dengesizdim tanrının elinde
Sallanıp durdum bazen güzeldi, bazen işkence
Kendimi aradım kitapların, insanların içinde
Beni bulmak için kimi yolladın peki vakti gelince
Hani kalbim vardı, ölmeden de durmazdı
Hani gözlerim gördükçe hayallerim olacaktı.
İnandım, yaşadım, yaşandım daha çok

Ben doğmadan öldürüyorsun, söyle mutlu musun?
Ben hiç yol almadan durduruyorsun, mutlu musun?
Mutsuz olmamdan.






"hani gücüm vardı, ruhum ölene kadardı. hani nefes aldıkça hep bir umut vardı" onca şarkıda geçen inançlarını insanların içinde arayarak çıkış yolu bulmaya çalışmıtlar ama gözleri gördükçe var olacağı söylenen hayalleri de tükendikten sonra çıkış yolu bulması imkansızdır. beni en derinden yakalayan sözleri "Ben doğmadan öldürüyorsun, söyle mutlu musun?
Ben hiç yol almadan durduruyorsun, mutlu musun?
Mutsuz olmamdan." bazen içimden buna benzer söylerdim de sonra yutkunamazdım.






17.küçük bir çocukken




Rüzgarsız uçuyordum kanatlarım yorulmuştu
Küçük gözlerimle ne güzel düşler kurmuştum
Ben büyürken sanki dünya küçülüyordu
Renklendikçe hayat gözlerimi yoruyordu
Gürültüler içinde sesimi duyan yoktu
Beni bekliyordu gerçekler ellerinde boş kafeslerle

Küçük bir çocukken uçmayı isterdim
Ben hayal kurdukça biri bozuyor sanki hala

Yüksek gökdelenler yapraksız ağaçlardı
Bir aşkın gölgesinde hayal kuran var mı?
Beni bekliyordu gerçekler ellerinde boş kafesler
Kalmadı mevsimler göçecek başka şehirler
Havada süzülüyordum yoktu konacak bir kader
Beni bekliyordu gerçekler ellerinde boş tüfeklerle

Küçük bir çocukken uçmayı isterdim
Ben hayal kurdukça biri bozuyor sanki hala






çocukluğa, doğal yaşama duyulan özlem.. çocuklukta herşey toz pembeydi ve yıllar geçtikçe toz pembe yerini git gide grinin tonlarıan bıraktı. yaşlandıkça, gerçekler, ellerindeki boş kafeslerle bekledi bizi. boş kafesi tüm varlığıyla dolduran ruhumuzun isyanı adeta..






18.modern adımlarla



En son ne zaman yüzdü plastik ördeğin
Köpüklerin içinde kendini görünmez sanırken
Benim kurşun askerim yaralı pencere önünde
Oynamayı bıraktı pilli robotlara yenilince

Sonra da dans edelim
Modern adımlarla

En son ne zaman taç yaptın çiçeklerden
Patikalarda dolanır kendini prenses sanırken
Güzel dudaklarına gülüşler zımbala
Ben kalbimin üstüne bir çiçek dikerim

Sonra da dans edelim
Modern adımlarla





plastik ördeğini köpüklerin arasında kimseye görünmediği zannederek yüzdürmek istedik tekrar.. ama kurşun askerimiz pilli robotlar tarafından alt edildi ve yaralandı. keşke zamanında hiç büyümeseydi de cebimizden çıkartmak zorunda kalmasaydık kurşun askerimi. böylece koruyabilirdim onu. ama artık çok geç, modern adımlarla sona yaklaşıyoruz.








19.plastik çiçekler ve böcek






Beton ormanlarda büyüdük
Evcilleştik ve bitti özgürlük
Kozalar ördük ve değiştik içinde
Sahte bir güneş vardı bahçemizde

Plastik çiçekler ve böcek
Bu uyumsuz rüyada hangimiz gerçek
Plastik çiçekler ve böcek
Bu şekilsiz dünyada önce hangimiz ölecek

Ah ne kaldı, ne kaldı
Ruhumuz parçalandı

Ah ne kaldı, ne kaldı
Hangimiz yabancı

Plastik çiçekler ve böcek
Bu uyumsuz dünyada hangimiz gerçek





bu plastikleşen dünyada ne gerçek? peki ne kalacak bu dünyada? ne kaldı diye haykırırken cevabıda veriyor Redd ruhumuz parçalandı.






20.dekadans





Yeni çıktık farzet sudan
İlkel umutlara safça yaslan ve düşlere dal
Masalın sonunu duymadan
Uykuya yenik düşen çocuk gibi hep masum kal

Ah ne kaldı, ne kaldı
Biraz daha umudum var

Ah ne kaldı, ne kaldı
Hala bir ruhum var



hala umut var mı?




21.sukut


ölüm

olric?

- bu yol nereye çıkar olric?...
- hiçbir yere efendimiz...
- hiçbir yer neresidir olric?...
- doğru yerdir efendimiz...
- gidelim mi?...
- vardık efendimiz...



****


- sevelim mi olric?...
- sevmek nedir efendimiz?
- sevmek vazgeçmektir olric..
- vazgeçtiyseniz sevelim efendimiz...

***

sen acıyı biriktirmeyi seversin olric…
sen biriktirmeyi seversin....hadi devam et şimdi …kuru yaprakları...
deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları …
senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları…
birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü…
ve özlemi biriktirmeye…



***
bilir misiniz, üniversiteyi bitirdiğimiz zaman, hepimiz nasıl saçlı sakallı kocaman bebeklerdik. bilemezsiniz. anlatınca olmaz. yaşamak diye bir problem yoktu bizim için. böyle bir problem çözmedi asistanlar tatbikatlarda. sonunda hepimizi kurtlar kaptı tabii. insan taklidi yaptığımız için, kurtlar bizi adam sandı..

"- daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
- oklarımız bitene kadar efendim."




vet sonunda maskemi indiriyorum kendimi açığa çıkarıyorum itiraf ediyorum ben başka türlü olmak istiyordum size çok ilginç geldiğim bu durumumu değiştirmek bambaşka insan olmak istiyordum fakat kendimi başka türlü yapmak elimden gelmedi beceremedim anlıyor musun sizler gibi olmak istiyordum onu bile beceremedim bu bakımdan bana vız gelir kitaplara almanız beni boynuma bir etiket yapıştırmanız sizden kaçmak istiyorum kitaplarda tartışmalarda yaşarken hor gördüğünüz çocuklara büyüklere kötü örnek olarak gösterdiğiniz kahramanlarınızın parlaklığı daha iyi belli olsun diye cılızlıkları miskinlikleri kötü ruhlulukları bayağılıkları açgözlülükleriyle arka planları karartan zavallı benim işte itiraf ediyorum kendimi savunmuyorum bütün bu beğenmediğiniz insanları yakın buldum kendime hayır bulmadım onlar bir bakıma kendi içlerinde tutarlıydılar fakat artık size anlatabilmeliyim ki son fırsatı kaçırıyorum senden sonra tufan gelecek günseli ve beni artık kimse kurtaramayacak bir yandan da gene sanıyorum ki daha doğrusu kendimi aldattığımı bile bile sanıyorum ki sanki beni hiçbir yere götürmeyen bu anlamsız inadımda bu yersiz öfkemde ısrar edersem değerim artacak hiçbir şey söylemeden susarsam sanki neyi anlatamadığım anlaşılacak beni de cumhurbaşkanı yapacaklar buyur diyecekler herkes anlattı anlatamayan bir tek sen varsın*****



- Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
- Oklarımız bitene kadar efendimiz...
- Sonuncuyu ayır olric.
- Neden efendimiz?
- Ölüm geldiğinde tam 12den vurabilelim diye.

Aylak Adam

- Ama omuzu düşük adamdan sen de çekinmedin mi? Dedi Necmi gülerek.
- Ben başkayım.
- Ben de başkayım. (Fatma'ydı bu.)
- Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor...

***

Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir soför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu: Yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.

***

İçinde oturanları tanıyorum. Erkek en yakın lisede ingilizce öğretmeni. Karısı, onunla evlensin diye okulunu yarıda bıraktı. Sevişerek evlendiler. İki çocukları var: Biri kız, biri oğlan. Erkek akşamları elinde paketler, kese kağıtlarıyla döner. Yemek yerler. Çoğu geceler adam ya öğrencilerinin yazılı ödevlerini düzeltir, ya da gazete okur. Arada, “bu yıl kömür kıtllığı olacakmış!” diye mırıldanır. Kadının kucağında hep yamanacak bir şeyler bulunur. Kocasına bakar. “Uğrunda fakülteyi bıraktığım bu rahatına düşkün adam mıydı?” diye düşünür. Sonra dalar. Bir gün okula giderken otobüste bir genç gözünün içine bakmıştı. “Neden kaşlarımı çattım ona, diye hayıflanır, onunla belki başka türlü olurdu.” Ya birlikte uyudukları yatak... Erkek karısını değiştiğini, okula yeni verilen tarih hocasını düşünür. Kadın otobüsteki gençledir.

-Yapamıyorum, dedi. Olmuyor. Oysa seni seviyorum, biliyorum. Ama yapamıyorum. Neden, neden olmuyor?

“Çünkü yardım etmiyorum sana,” diyecekti, demedi. “Soyunurken, babanın duyunca, nasıl şaşıracağını, başkalarının neler diyeceğini düşündün. Şimdi seni kucaklayıp yatağa yıksam, öpe okşaya etini kışkırtsam, kulağına benden duymak istediklerini söyleyip seni kandırsam her şeyi yeniden unutursun. İstemiyorum böylesini Yarım bardak şarap içirdim diye nasıl içimi yedim görmedin mi? Bu mavi boşlukta etimiz bile sonuna dek sevişemiyor. Çünkü bu ses geçmez, ışık sızmaz odada bile başkaları bizimle birlik. Ama bir gün babanı, başkalarını kovup geleceksin. O zaman keskin ışıkta soyunup açık pencerede sevişeceğiz. Acelem yok benim biliyorsun.” Kucağındaki saçları öptü.

- Zarar yok, dedi. Ağlama.

***

Ya insanlar? Onların yaşamasında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile... Belli günlerde belli yaşamları vardır. Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar! Paranın sayısı gibi. Güler'in mavi gözlü oluşu gibi..

***

Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız.

***

- Ya içmediğim zamanlar?
- O zaman ararım.
- Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
- Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
- Anlamadım.

***

Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı. Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, ” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!

***

Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.