Boşluk Metinleri

BOŞLUK diyebileceğim yerlerden yazıların geliyor ... O tuhaf çatlaklarımdan sızıyor anlamların. Ve ışık vuruyor penceresiz dünyama... bilincimin acımasız çatlaklarından..
SEN benim KARANLIĞIMSIN...

30 Temmuz 2011 Cumartesi

buldum.

Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın özgürlüğü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Benim en sevdiğim

‎''en sevdiğim yazar, oğuz atay. en sevdiğim film, eternal sunshine of the spotless mind . en sevdiğim şarkı, çocuğun kurguları. en sevdiğim şiir, keşke yalnız bunun için sevseydim seni. en sevdiğim meyve, kayısı. en sevdiğim yönetmen, david lynch. en sevdiğim, henüz karşılaşmadık. en sevdiğim sebze, biber. en sevdiğim roman, tutunamayanlar. en sevdiğim içki, rakı. en sevdiğim çizgi film, haidi. en sevdiğim şehir, prag. en sevdigim çiçek, karanfil. en sevdiğim hayvan, at. en sevdiğim ensturman, mızıka. en sevdiğim renk, mor. en sevdiğim futbol takımı, galatasaray. en sevdiğim şair, edip cansever. en sevdiğim muzik grubu, redd. en sevdiğim sanat, edebiyat. en sevdiğim yaşım, her yaşım."

en sevdiğim

‎''en sevdiğim yazar, franz kafka. en sevdiğim film, otomatik portakal. en sevdiğim şarkı, çocuğun kurguları. en sevdiğim şiir, umutsuzlar parkı. en sevdiğim meyve, boğürtlen. en sevdiğim yönetmen, david lynch. en sevdiğim sevgilim, suheyla. en sevdiğim sebze, pırasa. en sevdiğim roman, bir savaşın tasviri. en sevdiğim içki, tekila. en sevdiğim tarih adamı, hasan sabbah. en sevdiğim çizgi film, edi ile büdü. en sevdiğim şehir, prag. en sevdigim çiçek, petunya. en sevdiğim hayvan, su kaplumbağası. en sevdiğim ensturman, mızıka. en sevdiğim renk, eflatun. en sevdiğim futbol takımı, tavşanlı linyit. en sevdiğim şair, edip cansever. en sevdiğim muzik grubu, ezginin günlüğü. en sevdiğim sanat, tiyatro. en sevdiğim yaşım, 4.5.''
Erol Köçer

3 Haziran 2011 Cuma

yokluk

Artık yoksun! Bu yokluk,hiçbir varlığın karşılığı değil! Yalnızca akıl almaz bir boşluk ,bir tat eksikliği ,bir ses kopukluğu..Kör doğmak değil ,sonradan kör olmak gibi bir yokluk..

toprak

‎" Yeryüzünde insanlar ve insanların uydurma hukuku, bu uydurma hukukun tapu senetleri yokken bu topraklar gene vardı. İnsanlardan çok önce var olan bu topraklar, insanlardan önce, şimdikinden çok daha şen ve esendiler herhalde. O zamanlar da topraklar üzerinde sert rüzgarlar eserdi. Kim bilir nerelerden aldıkları tohumları bu şen ve esen topraklara getirip saçar, şen ve esen topraklar da onları bağırlarına sımsıkı alarak, yağmur ve güneşin yardımıyla çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy atar, toprağın yüzüne çıkar, ürününü vererek yeryüzünü mutlu bir kardeş sofrası halinde bezerlerdi."

25 Şubat 2011 Cuma

sebebi

Belli değil. Hiç ilerlediğimi sanmıyorum. Aynı aptalca duyguları taşıyorum içimde. Bendeki başkalaşma, gelişme biçiminde olmuyor. Olduğum gibi kaldım ben. Aptallar gibi büyümedim. Biraz ağırlığım arttı o kadar.

24 Şubat 2011 Perşembe

Yaşamın ucuna yolculuk...

''Birden ona herşeyini vermek istiyorsun.Çocukluğunu,yorgunluğunu ve bu seyahatin içine doğru aradığın sonsuzluğu.Tenini.Kendini.Böyle bir tenden hiçbir şey algılayamayacağını biliyorsun.Ama o sana başkalarını da anımsatmayacak.Yabancı biri olarak da kalmayacak yalnız.Ya da herkes kadar yabancı kalacak.Ancak geceden kaçmış olacaksın.Kendinden,birlikte yaşamanın bu denli güç olduğu kendinden kaçacaksın.Bir insan çıplaklığında ve yabancılığında algılayacaksın.''

15 Şubat 2011 Salı

yaşadıklarımdan öğrendiğim hiçbir şey yok

gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri. rüyalarında kuruyan nehirlerden geliyorum. bir kaplumbağanın kalbiyle geliyorum. bir kaplumbağanın kalbini sökersen o kalp bir saat daha atar. bir dere elli sene sonra taşar bir telefon yüz yıl çalar. ne öğrendik bu aşktan: insan bir gün herkesi unutabilir. o zaman hayaletlere inan çünkü onlar hep dokunabilir.

8 Şubat 2011 Salı

Bırakılmışlık.

Ağaçların tepeleri görünüyor. Bugünlerde yavaş yavaş çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçların. Zaman zaman kendimi tüm insanlıktan daha güçlü duyuyorum, ama kendimi aynı anda çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçlar kadar da bırakılmış duyuyorum. Özellikle ben'in, ben'i bıraktığı anlarda. Ya da ikisi bütünleştiğinde. Ve birdenbire, şimdiye dek hiç algılamadığım bir duygu gelip beni buluyor. Bırakılmışlık.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Charles Bukowski den den den

Bazıları Delirmez
bazıları hiç delirmez
ben, bazen koltuğun arkasında
3-4 gün boyunca yattığım olur
orda bulurlar beni
melaikeymiş derler
sonra gırtlağımdan aşağı
şarap döküp
göğsümü ovarlar
yağ serperler üzerime
sonra kükreyerek kalkarım
atıp tutar, köpürürüm
onlara ve evrene küfreder
bahçeye kadar kovalarım
sonra kendimi çok iyi hisseder
tost ve yumurtanın başına otururum
bir şarkı mırıldanıp
aniden
pembe besili bir balina gibi
sevimli olurum
bazıları hiç delirmez
ne korkunç hayat sürüyorlardır
allah bilir

Charles Bukowski

26 Ocak 2011 Çarşamba

23 Ocak 2011 Pazar

hal'im

Bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni,,,

16 Ocak 2011 Pazar

İnsan en az üç kişidir


İnsan en az üç kişidir. Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü. En sahicisi de bu üçüncüdür. Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında, aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen. Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayalidir o. Yine bu yüzden iki insanın birbirine âşık olması en az altı kişi arasında geçen bir hadisedir. Hangi kişiliğinin hangi kişiliğe, hangi parçanın hangi parçaya özlem duyduğunu çözemediğinde, içmeyi unuttuğun sigara parmaklarını yakana kadar karşı duvara bakarsın.
Ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır neden başka birinin hikâyesiymiş gibi gözükmeye başladığını. Sokak lambalarının ölgün ışıkları karanlık odalara vurduğunda, duvar saatinin tik taklarından başka ses yokken yanında, sanki bir tek sana açıklanmayan bir sır varmış gibi beklerken anlarsın aslında boşa beklediğini. Tünelde sana yol gösterecek rehberin, karanlıktan başka bir şey olmadığını anlarsın. Anne diye ağlayan çocukların aradığının çoğu zaman şefkatli bir baba olduğunu anlarsın. Çekip gitmek isterken görünmez bir elin seni nasıl durdurduğunu anlarsın.
Kırk yaşında ama altmış gösteren adamlara daha dikkatli bakarsın o zaman. Kahvelerin dışarıyı göstermeyen isli camlarına. Berduşlara ve kör kedilere bakarsın. Gözbebekleri kaymış esrarkeşlere. Suyun üstüne çıkmış ölü balıklara. Havada asılı gibi duran yırtıcı kuşlara daha dikkatli bakarsın.
Çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarıyla ancak o zaman buluşur bakışların. Bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. Bir gün çenesi ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. Bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. Bir kokuya sarılma isteğini. Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını. Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.
Gözyaşların kurumadan gülmeye başlarsın o zaman. Çünkü bilirsin ki seni artık kimse kandıramaz kolay kolay. Mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü. Hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak, herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Geceler..

Şimdi sen de bir ölüsün. Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirim. O caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve herşeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere

11 Ocak 2011 Salı

gel!

"ama bir gün kahvaltıdan sonra gelmezsen, bir gün seni bir aynada, belki de bir başkasının ardından bakar görürsem, telefon senin boş odanda çınlar, çınlarsa, ondan sonra ben, anlatılmaz acılardan sonra ben ;çünkü insan yüreğinin çılgınlığına son yoktur- bir başkasını arayacağım, bir başka sen bulacağım. bu arada, gel, zaman saatinin tik taklarını bir vuruşta susturalım. yaklaş!"

biliyorum sana giden

biliyorum sana giden yollar kapali 
ustelik sen de hic bir zaman sevmedin beni 

ne kadar yakindan ve arada ucurum; 
insanlar,evler,aramizda duvarlar gibi 

uyandim uyandim, hep seni dusundum 
yalniz seni, yanliz senin gozlerini 

sen bayan nihayet, sen olumum kalimim 
ben artik adam olmam bu derde duseli 

simdilerde bir kopek gibi kosuyorum ordan oraya 
yoksa gururlu bir kisiyim aslinda, inan ki 

animsamiyorum yari dolu bir bardaktan su ictigimi 
ve icim goturmez kenarindan kesilmis ekmegi 

kac kez sana uzaktan baktim 5.45 vapurunda; 
hangi sarkiyi duysam, bizimcin soylenmis sanki 

tek yanli ask kisiyi nasil aptallastiriyor 
nasil unutmusum senin bir baskasini sevdigini 

cocukca ve seni uzen girisimlerim oldu; 
bagisla bir daha tekrarlanmaz hicbiri 

raslasmamak icin elimden geleni yaparim 
bu boyle pek de kolay degil gerci... 

alisirim seni yalniz duslerde oksamaya; 
bunun verdigi mutluluk da az degil ki 

cikar giderim bu kentten daha olmazsa, 
sensizligin bir adi olur, bir anlami olur belki 

inan belli etmem, seni hic rahatsiz etmem, 
son istegimi de soyleyebilirim simdi: 

bir geceyarisi yaziyorum bu mektubu 
yalvaririm onu okuma carsamba gunleri

10 Ocak 2011 Pazartesi

tutunamayan???

"ben bir noktaysam...odanın ortasında durdu. şu anda odanın köşegenlerinin kesim noktasında bulunuyorum.
bütün köşelere sesleniyorum: içinizden birinde kalmış bir tutunamayan var mı?"

şiir'e

Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin.
Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta
insan bile olabilir.

Deliliğe övgü

"bana söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? kendi kalbiyle barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi? bu soruların hepsine cevap vermek için deliliğin kendinden daha deli olmak lazımdır. ben toplumdan dışlanırsam, insan başkalarına katlanmak şöyle dursun, kendi kendine katlanamayacaktır. kendiyle herhangi bir ilişkisi olan her şeyden tiksinecek ve şahsı, kendi gözünde bir kin, iğrenme ve nefret konusu olacaktır. zira, genellikle anadan daha çok üvey ana olan doğa, bütün insanlara ve özellikle biraz bilgelik sahibi olanlara, ellerinde olana karşı isteksizlik göstermeyi, olmayana hayranlık duymayı emreden talihsiz bir eğilim vermiştir. bu uğursuz eğilim, hayatın bütün faydalarını, bütün güzelliklerini, bütün çekiciliklerini, bozar; son olarak hayatı da tamamen mahveder. ölmezlerin insanlığa verebildikleri en kıymetli armağana; güzelliğe sahip olan, kendi kendinin hoşuna gitmezse neye yarar?"

8 Ocak 2011 Cumartesi

ben jack'in

I am Jack's medulla oblongata. Without me, Jack could not regulate
his heart rate or breathing.
Ben Jack'in beyin soğancığıyım. Ben olmadan Jack kalp atışını ve hatta nefesini ayarlayamaz.
.
I Am Jack's Colon. I Get Cancer, I Kill Jack.
Ben Jack'in kalın bağırsağıyım. Kanser olursam, Jack'i öldürürüm.
.
I am Jack's raging bile duct
Ben Jack'in köpüren safra kanalıyım.
.
I am Jack's cold sweat.
Ben Jack'in soğuk teriyim.
.
I am Jack's complete lack of surprise.
Ben Jack'in tam sürprizsizliğiyim.
.
I am Jack's smirking revenge.
Ben Jack'in sırıtan intikamıyım.
.
I am Jack's wasted life.
Ben Jack'in boşa harcanmış ömrüyüm.
.
I am Jack's inflamed sense of rejection.
Ben Jack'in alevlenmiş reddedilme duygusuyum.
.
I am Jack's broken heart.
Ben Jack'in kırık kalbiyim.
.

I Am Jill's Nipples.
Ben Jill'in meme ucuyum.
.....at Fight Club

2 Ocak 2011 Pazar

sayıların getirdiği izahat hissi...


bir yıl bitmiş! ne olmuş? bu sayılar  ne kadar da hakim hayatımıza. 2010 yılı bitti. yani? biten ne? kavramlar, zaman, yaş, çözümsüzlük, karmaşa...
zihnim sayfalarca, kağıtlarca, mektuplarca, kitaplarca yazı yazıyor, satırlar ahenkle ardarda sıralanıyor, hayatın tüm pürüzsüz şekliyle aktığı mürekebbimsi bir sıvıda boğuluyorum. yazmak istiyorum ve işte kalem (oğuz atay tutunamamanyasıyla işte ızdırap). tık/gık yok. kendime diyecek onca söz bulup, mantığımla her şeyi çözebileceğime eminim buna sonsuz inancım var. tüm kalbimle.
peki ya kalbim? onunla biz hiçbir şeyi çözemiyoruz, en kolay çözümleri bile bilemiyoruz. oturup birbirimize bakıyoruz bazen hüzünle bazen inançla. bir işaret bekliyoruz. her şeyin bir anda suya atılan bir hap gibi erimesini, oturmuş bir dağılımın gerçekleşmesini  bekliyoruz. homojen bir dağılımın.

yoruldum, birinin sonsuza dek şiir okuduğu bir yer burası. içim. bir resme bu kadar yakından bakınca sadece detay. kulaklarımın hiçbir sesi duymadığı beyaz bir sayfa. oysa?