Boşluk Metinleri

BOŞLUK diyebileceğim yerlerden yazıların geliyor ... O tuhaf çatlaklarımdan sızıyor anlamların. Ve ışık vuruyor penceresiz dünyama... bilincimin acımasız çatlaklarından..
SEN benim KARANLIĞIMSIN...

24 Nisan 2016 Pazar

Yasamak

Olumsuz bir konuya olumlu baslık attim biliyorum. Yasamla ölüm arasında cok ince bir çizgi vardır ya, ben o sınırın yakınlarında yürüyorum galiba. Yasama sevincim bağlılığım yok. Hayatımda fazla kotu birşey yok ama anlamlı da pek birşey yok! 
Yanı herşeyin anlamını yarattığı etkiyi sonuçlarını iyi-kötü ayırt edebiliyorum yanı aslında nedeni önemli degil ama su ara hic birşey anlamlı gelmiyor. Bir anda derin boşluğa düşebiliyorum. Bir anda hiçbirşeyin önemi kalmıyor. Bununla birlikte bu anlamsızlık hayatimi etkilemiyor, paralelinde yürüyüp gidiyor. 
Hayatımda uçlara hic gitmiyorum oyle bir yerlerde tıkanıp kalıyorum galiba. Bu hafta sonu Bazi duvarları yıktım sanirim gidip belki bilmeden oldu ama surat motoruna bindim yüreğim ağzıma geldi resmen! 
Bütün duvarları yıkmak istiyorum yasamak gerek düşünmeden sanirim. Artık iyi seyler olmalı beni hayata bağlayan seyler. Yoksa tum bütün bu anlamsızlık yasamın ucundan itecek bellide beni.

2 Mart 2016 Çarşamba

Seni Korumak İçin


Şükrü Erbaş

Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını.
Yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık, yüzün her bulutlandığında. Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine. Gökkuşağının altından geçen çocukların şımarıklığıydı, kâküllerini her araladığımda gövdemdeki ürperti.
Ağzımdaki meneviş sendin insanlara şiirler okurken. Bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem. Bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. Bütün hapislerin penceresi yaptım seni. Sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla.

Kirpiklerinin ömrüme açtığı yolda yaptım bütün kavgalarımı. Söze inandım, gövdene ondan çok. Dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu. Alışkanlıklara yenilmedim ben, seni bir alışkanlığa dönüştürmek istemedim yalnızca.

Çocuklar dünya karşısında yenik büyüyordu. Babalarından başka doğru bilmeden yaşlanıyordu erkekler. Çarşılar evleri çoktan teslim almıştı. Kızlar şarkısını kimseye söyleyemiyordu. Sokaklardan esen güneş değil, geri çekilme duygusuydu. Annelerin sütünde ışık yoktu.

Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi. Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes.

Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu.

Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi. Seni korumak için karşı durdum tüm bunlara. Dünyayı senden geçirerek sevdim. Geri çekilmem yakışmazdı seni sevmeme.

Günlerdir yoksun. Öfkeni bile özledim. Nasıl bir uzaklıktan geleceksin bilemiyorum. Ayrılıktan medet umar oldum. Kaşlarının işaret ettiği yerde duracağım. Kararan gümüşler gibi duracağım. Bir ülkenin acılarına tutunarak özür dileyeceğim.

Işıklı bir korunak arayacağım sesinin kıvrımlarında. ‘Gelmen iyiliktir’ diyeceğim. Yüreğimden başka yanıtım olmayacak. Bir sorudan bir soruya vuracağım seni yine. Dünyanın bütün yağmurları yağacak iki söz arasında. Ellerimi geçmişe mi geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım.

Küller altındaki köz için bir yudum soluk isteyeceğim. ‘Aşk iki kişiliktir’ sözünü düşüneceğim uzun uzun. Kalkıp pencereden hayata bakacağım. Alnından öptüğüm yerde ülkemsin, ağzından öptüğüm yerde kadınım, diyeceğim. Bir gülüşünle çıkıp caddeleri dolduracağım.

Ömrümden öteye taşıdığım çocuk… Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim.

Şükrü Erbaş 

28 Şubat 2016 Pazar

Arınmak

Birini sevmeyi bırakmak Nasıl birşey bilir misiniz? 
Dokunulamaz, değiştirilemez birşeydir. 
Birini sevmek Nasıl uyuşturucu gibi ise ondan arınmak sonrası Nasıl saçmaladığını farketmektir. 
Sevdiğin herşeyin illüzyon olduğunu anlamak. 
Hepsi Kocaman kandırmaca. 
Zaman'lar boyu alıp tırmanıp en yukarıya koyduğun tüm o seyleri alıp usulca yere bırakmak, sonra arkanı donup gitmek, 
Giderken bir an duraksayıp kaybettiklerine üzülmek. Ama arkana bakmayacak kadar iğreti olmak, 
Geride bıraktığına degil, senden alıp götürdüklerine üzülmek. 
Çünkü bıraktığında sevmeyi bir daha o anlarda yaşadığın hislere gidemeyeceksin, 
Onlar öyle uzaklarda; haksızlığa uğramışlık hissinden oluşan yumru gibi dururlar. 
Artık yok, yoklar.
Geçmişe dönüp baksan da. 
Eve dönüş yolu uzun. 
Ama güvenli.. 

 

24 Şubat 2016 Çarşamba

Belki yine gelirim

BELKİ YİNE GELİRİM

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...

Ahmet TELLİ

http://www.youtube.com/watch?v=MJCztSPiwis

23 Şubat 2016 Salı

Çıkamadılar!


sahte hayatından bir kere daha sıyrıl,, 
Bütün alışkanlıklarını bir kenara bırak, 
Anlayacaksın yalnız ve yardımsız da yaşanabiliyor..
Daha tanıyacağın çok şey var  her adımda biraz daha öğreneceksin 
karşılaşacağın her zorlukta yanında ben olacağımı göreceksin.. 
Geçeceğin her yolda beni yanında bulacaksın, daha önce görmediğin her yerde ben yanıbaşında olacağım 
göz açıp kapanmada bir öpücük sonrası birlikte bulacağız yanıtları 
Bırak artık tüm korkularını bir kenara 
Karanlıkların derinlerine benzeme sakın
renksiz bir hayalete de benzeme 
çünkü hayatın öyle güzel bir tablo ki senin içine gizlenmiş 
Birlikte çıkaracağız onu aydınlığa.. 

Değilse ne ?

Buna aşk denmez
Belki bir üşüme nöbeti, sıcaklık arama Arzusu.. 
Belki bir donma ani..
Aşk denilemez, aşk karşılık bulmalı 

22 Şubat 2016 Pazartesi

20 Şubat 2016 Cumartesi

Sabah

Bahar'dan kaçmış bir gün 
Subat iste şubatın sonları 
Şubatının soğuğu 
Dışarı aydınlık dışarı karanlık 
İçim karanlık içim karanlık 
Kum dolmuş ruhumun gözlerine 
Görmüyor sonrasını 
Kehanetlerim kesilmiş
Mütevazı bir vazgeçmiştik var 
Orda bi yerlerde yaşamadığım hayatlarım
Bazen koş gel bana yasa beni diyor
Bazen bir daha kırılmamak icin vazgeçiyor benden 
Bir cumartesi.
Bir soguk bira, es dost biraraya gelme gunu 
Karanlik perdeleri aralama günü 
Ama diyor ki birşey; 
Vazgeç ! 
Savaşma artık hayatla yasamaya çalışmakla!
Sen kaybedensin.
Sen mutluluklarla bezenmiş bir kahrolussun. 



26 Ocak 2016 Salı

Hız

“Kısacası, hızın değere dönüştüğü bir dünyada, devasa bir hız topu halinde, korkunç bir gürültüyle hep birlikte yuvarlanıp duruyoruz. Hayatımızı hayal edilemeyecek kadar kolaylaştıran tuşların, butonların ve düğmelerin sayısı arttıkça, metrekareye düşen insan sıcaklığı da giderek azalıyor tabii ve artık insanoğlu öteki insanların varlığından uzaklaşıp sadece kendi hızıyla arkadaş oluyor.”

Yalnızlıklar


Neresinden bakılırsa bakılsın,
her cümlede bir çift göz vardır
ve her noktada bir insan.

O insan ki, bakar bize ve ötemize;
ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar
hep kaygılanır, duraksar ve sessizdir.

Ve geldim demenin bir sessizliği varsa,
öpüşelim demenin,
sen hâlâ gitmiyor musun demenin
ya da ölmek istemenin bir sessizliği varsa,
kelimeleri de vardır sessizliğin
duruşun kelimeleri vardır;
bakışın kelimeleri vardır;
bakışın, uzanışın,
gülüşün…

Ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir


23 Ocak 2016 Cumartesi

The lopster

The lopster 

Filmi izledikten sonra bu dizeleri düşündüm: 

"hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor Muş'um nuz?
bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır.
insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler,
üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar."

farklı kurgulanmış filmdi diyebilirim filmle ilgili hic önyargı sempati vs olmadan izlemeye başladım, ilk baslarda da anlamadım uzun bir sure.. sistem eleştirisi var evet diğer sistem karşıtı filmler sistem eleştirisini, yapıyı anlatmak üzerinden yapıyorlar sanki ama iste filmin bendeki farkı kurgunun daha çok kişi üzerinden işlenmiş olmasi.. toplumsal kuralların kisiler üzerine yarattığı baskı sembolik bicimde anlatılırken toplumsal normların dışında kalanların kendi normlarını yaratıp yeni yasaklar ve cezalar getirmesinin eleştirisi de başarılıydı. ötekileştirilenlerin kendi norm ve yasaklarını yaratma eleştirisi bende, özgürlük hareketleri içinde de bir parça norm yaratma ve yasaklama eğiliminin olduğunu düşündürttü. 


Aklım nerde ?

Aklım nerde ?  
Zaman'ın göreceliği, 
hayallerin çekiciliği yanında ürkütücülüğü.. 
Filmlerin görsellerin karmaşası 
Unutulmaya yüz tutan düşünce balonları.. 
Adlarımız sıfatlarımızın hatta zamirlerimizin yersizliği, yurtsuzluğu.. 
Rüyaların, kabusların verdiği kozmik düşüşler... 
Yetersizliğim, yetiştiremediklerim.. 

Umut

Kafka, "Dava" da, teslimiyetçi ve edilgin umudu betimlemiştir. 
Bir adam cennete (Yasaya) açılan kapının önüne gelir ve kapıcıdan içeri girme izni ister. Kapıcı, şu an için izin veremeyeceğini söyler. Yasa’ya giden yola açılan kapı aslında ardına dek açıktır, ama adam giriş izni alıncaya dek beklemenin daha iyi olacağına karar verir. Ve oturur, beklemeye başlar; günlerce ve yıllarca bekler. Tekrar tekrar içeri girme izni ister, ama bütün bu uzun yıllar boyunca durup dinlenmeksizin kapıcıyı inceler; kürk yakasındaki bitleri bile yakından tanıyacak hale gelir. Giderek yaşlanır; ölmek üzeredir. 
İlk kez şu soruyu sorar: “Nasıl oluyorda bütün bu yıllar boyunca benden başka kimse girmek istemedi bu kapıdan?” 
Kapıcı, “Senden başka hiç kimse giremezdi ki bu kapıdan” diye yanıtlar onu. 
“Çünkü yalnız ve yalnız senin içindi. Şimdi artık kapayacağım.”
Adam artık anlamayacak kadar yaşlıydı, genç olsaydı da anlamayacaktı belki. Bürokratların dediği dediktir; hayır dendiğine göre içeri giremez. 
Bu edilgin, bekleyen umuttan biraz daha fazlası olsaydı onda içeri girmiş olacaktı ve bürokratları umursamama yürekliliği, onu parıltılı saraya götürecek olan özgürleştirici edim olacaktı. 
Çoğu insan Kafka’nın ihtiyarına benzer. Umut ederler ama yüreklerinin sesini, itkisini dinleme ve ona göre davranma yetisinden yoksundurlar; bürokratlar onlara yeşil ışık yakmadığı sürece beklerler de beklerler.



Beklemek üzerine



Beklemenin, beklenilenin heyecanı, acısı, sabırsızlığı anlatılır mı ? 
Gerçekten hangi kelime karşılar bu duyguyu.. ? 
Kalbinde oluşan küçük ısırıkları Nasıl geçirebilirsin ? 
Beklemek öyledir ki
Her an biraz daha artar yoğunluğun 
O ana yaklaşmak geçirmez, 
Çoğaltır..
Çok olursun, artarsın.. 
Yine zamanın göreceliliği Karşında durur.. 
Heyecan artar tırmanır..
Arşa çıkar... 
Beklemek beklenti ile ilintili ise bir de.. 
Karşıt düşünceler çarpışırlar, 
Yenişemez.. 
Gelgitlerle geçer bin dakikalık bir dakikalar.. 
Beklemek alır içindeki parçaları, koparır, yerlerde sürükler. 
Sonra birden sever seni okşar tüm sevecenliği ile.. 
Ve sonra yeniden tokatlar..